Samandağ Cemevi tarafından düzenlenen Samandağ Belediyesinin katkıları ile gerçekleşen “Sivas katliamından Kalan Yaralar ve Aleviler” Paneli gerçekleşti. Panele CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili ve Sivas’ta katledilen şair sanatçı Metin Altıok’un kızı Zeynep Altıok Akatlı ve araştırmacı yazar Vedat Kara konuşmacı olarak katıldılar. Panelde ayrıca Nihat Yatkın tarafından mini bir dinleti sunuldu. Panele CHP Hatay İl Başkanı Mehmet Güzelmansur, Samandağ Belediye Başkan Vekili İlmittin Dağ, CHP Samandağ İlçe Başkanı İbrahim Aydoğan, Samandağ Cemevi Başkanı Tevfik Fatmaoğulları, Samandağ Belediye Başkan Yardımcısı Mehmet Yıldız, Samandağ Halkevi Başkanı Ali Karasu, SYKP Eş Başkanı Yusuf Kimyon, CHP İlçe Kadın Kolları Başkanı Sevcan Toprak, CHP İlçe Gençlik Kolları Başkanı Burak Kimyonşan, Eğitim-Sen şube başkanı Sarap Aldıç Sakallı, Alevi Külttür Dernekleri Defne Şube Başkanı Sait Altun, CHP Kurultay Delegesi Ali Mutlu, Samandağ Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Atiye Sönemez Erdoğdu, Gazetici Can Bedros Çapar katılım gösterdiler. Panelin sunuculuğunu Samandağ Cemevi Başkan Yardımcı Adil Nural gerçekleştirdi.
ADİL NURAL: “YAPILAN İNSANLIK SUÇUYDU
Adil Nural: “Bugün Sivas katliamından kalan yaralar ve aleviler konusuna değinmek için hepimiz buradayız. 24 yıl önce 37 güzel insanımızı aldılar elimizden. 24 yıldır kanayan ,yanan yanmaya devam eden bu ateş maalesef ne ilkti ne de sondu. Maraş , Çorum ,Gezi Mahallesi gibi katliamlar yine gün ışığı görmemiş karanlık zihinlerin tezgahladığı ve bu zihinlerce her defasında farklı farklı şekillerde toplumda derin yaralara derin ayrışmalara yol açan travmalara neden oldu. Bu yaralar o gün bugündür kanamaya devam ediyor. Mesela Sivas’ta failler henüz yakalanmadı. Bununla ilgili sorgulamaların ne kadar sağlıklı olduğunu siz yakından takip ettiniz. Ve bunun hakkında bir şey söylendi: yapılan insanlık suçuydu. Evet ama zaman aşımı diye tanımlandığı ve zaman aşımına uğradığıyla ilgili bu davanın kapandığını ifade ettiler. İşte bu karanlık zihinlere çanak tutan birileri oldu. Direncimiz bilincimiz diri kalacak ve geçmişimizi sürekli hatırlıyor olacağız. “
Panelde ilk sözü alan Zeynep Altıok Akatlı, Sivas katliamının üzerinden 24 yıl geçmesine rağmen acıların hala ilk günkü gibi taze olduğunu ve kanamaya devam ettiğini söyledi. Akatlı sözlerini şöyle sürdürdü. “Sivas katliamı 24 yıldır adalet bekliyor. 24 yıldır devam eden çok uzun bir dava öyle ki davanın sadece süresi bile nasıl bir adaletsizlik içerisinde olduğumuzu tek cümleyle özetlemeye yeter. Sadece bu bile çağdaş ülkelerde hukukun işlediği bağımsız yargıların olduğu ilkelerde bu bir insanlık suçu ama bizim ilkemizde böyle değil tıpkı Sivas katliamında olduğu gibi hukuksuzlukla perçimleniyor. Hatta yaşanan acılar hukuksuzlukla unutturulmaya kapatılmaya çalışılıyor. Bunun da ötesinde hatta ve hatta bu tutumla yeni katliamların yolu açılıyor. Yeni mağduriyetlerin doğması için bir araç olarak bu adaletsizlik ve cezasızlık süreci işletiliyor. Sivas katliamı özelinde ne olduğundan ziyade bugün neden binlerce insan adalet isteğiyle yürüyor. Ve bizi bu noktaya getiren süreç ne zaman nasıl başladı bunu konuşup üzerinde durmak istiyorum. 2 Temmuz 1993 günü bir Cuma namazı sonrası aylar öncesinde planlanan bilinçli bir şekilde örgütlenen bir kalkışmadır. Kentte düzenlenen Pir Sultan Abdal kurtuluş şenlikleri için kentte gelmiş olan başta Aziz Nesin olmak üzere çok sevilen yazar, sanatçı ,aydın, tiyatrocu , gazeteci ve dansçı insanların bulunduğu bir şenliğin hedef alındığı bir kalkışmaydı. İşin insanlık boyutuna gelmeden önce adeta putlaştırılmış bir anlayışla heykellere tarihi eserlere saldıran ama o vahşilik işte örgütlü cebadet dediğimiz ayaklanan cehaletin aslında oradaki nefretini insanlara yöneltildiğinde neler yapabileceğini düşünün insan ciğerini insan kalbini söken işidçilerden bir farkı olmayan bir kalabalığın devletin izniyle 8 saat boyunca izletilerek 8 saatin sonunda 15 bin kişilik orduya dönüştüler . Sivas ilinde cumhuriyet burada kuruldu burada yıkılacak diye slogan atıldı. laiklik karşıtı slogan attılar. Şeriat yanlısı sloganlar attılar. Yazarları aydınlanmış insanları hedef aldılar. Daima laikliği cumhuriyeti savunan toplumu hedef aldılar. Yetmedi Çocuklarımızı gençlerimizi insanlarımızı hedef aldılar.Düşünen bir toplumu, düşünmeyi teşvik eden tüm anlayışları hedef aldılar. Bu bir tesadüf değildi. Bu ideolojik anlayışın nefret ettiği bir düzene karşı işte o cehaletin örgütlenmesiyle birlikte bilinçli bir kötülüğü de peşine takarak çıktığı bir yoldur. Sivas katliamımdan sonra ne oldu? Bahsettiğim 24 yıllık adaletsizlik süreci sadece Sivas’ın adaletsizliği değil derken şunu kastediyorum: sistemli bir şekilde eğitim sistemimizin içi boşaltıldı. Tıpkı orda düşünmeyi, düşünceyi, düşünen insanları hedef alanlar düşünmeyen insanlar yetiştirmek için biat eden sadece kendi çıkarlarına kul olabilecek insanlar yetiştirmek için eğitim sistemimizi hedef aldılar. Bir diğer aydınlanmanın temeli olan hukuk yargı sistemi çökeltildi. İşte bugünün Türkiye’si o zamanlarda atılan somut adımlarla kurgusu planı çok daha öncelerden başlayan bir süreçle bizim önümüze getirildi. Sonrasında Sivas katliamının gerçek bir soruşturması hiçbir zaman yapılmadı. O günün katilleri bu gününün aklıyla yargılanmadı. Ancak bugün bir sosyal medya takibiyle tutuklanan insanlar iddianamesiz aylarca yargılamakta ya da Ergenekon balyoz gibi kumpas davalarında o insanların ömürlerinden seneler çaldıktan sonra pardon demenin yeterli olduğunu düşünmekte. Olağanüstü bir baskı bir kıyım bir şiddet rejimiyle karşı karşıyayız. Bu baskı ve şiddet rejimi gücünü Sivas katliamından Sivas katliamı gibi nice katliamlardan ve onların adaletsizliğinden geliştiriyor. Ve bu adaletsizlikten beslenerek kandan kinden nefretten beslenen bir şey ürettikleri düşünmeyen toplumdan kefen giyen gençlerle kefen giymeyen ama icat yapan kitap yazan onların yolsuzluklarını usulsüzlükleri barbarlıklarını terör örgütleriyle işbirliklerini ortaya çıkaran gazetecilerin hepsini alıyor. Gencecik çocuklarımızı kuş avlar gibi avlıyorlar. Nasıl bu sistemin içine girebildiler? Sivas katliamının sanıkların avukatlığını yapanların neredeyse tamamı bugünün iktidar partisinin üst düzey makamlarında bürokrat oldular hatta milletvekili hatta bakan oldular. Hatta bu bakanlardan bire tanesi bugün koltuğunda oturuyor. Ve o kişi bugün adalet arayan binlerce insanın kendi canını dişine takarak temmuz sıcağında yani Sivas’ın sıcağında sokakta yürüdüğü eyleme, yürüyüşe son derece barışçıl bir sivil itaatsizlik eylemi olan protesto hakkı olan direnme hakkımız olan en temel insan hakkı olan itiraz hakkına, biz yollar yaptık bu yolları teröristler yürüsün diye yapmadık diyebiliyor. O kişi yolları demek ki Sivas’ta insan yakan barbarlar için yapmış çünkü onların avukatıdır. Ve onların adaletsizliği sürecinde adaletin olması için bir adım atma şöyle dursun böyle bir karalama kampanyasına bir hukukçu olarak böyle bir açıklama yapabilir. Ve hatta hukukçu olmaya da gerek yok bir insan olarak vicdan sahibi olarak bu açıklamayı yapıyor. Biz toplumsal devlet platformu adında bir oluşum kurduk. Bu platform Sabahattin Ali’den günümü kadar öldürülen bütün aydınların yakınları, çocukları, akrabaları ile bir araya geldiğimiz platform. Ve bu platform tıpkı hepimizin ayrı ayrı kendi yaşadığımız acıdan kendi kayıplarımızdan annelerimizden babalarımızdan öldürülen ailelerimizden adalet beklentimizin ötesinde tüm faili meçhul siyasi cinayetlerimizden tüm katliamlar için adalet talebini daha ortak bir dille ortaya getirmek isterdik.
Başka acılar yaşanmasın başka katliamlar olmasın diye çağrılarımızı yaptık. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında evrensel kriterler çerçevesinde yer alması için bir adım atılmasını İnsanlık suçlarının zaman aşımının olmaması, devlet sırlarının olmamasını talep ettik. Somut bir talebimiz daha vardı. TBMM’de özel yetkilendirilmiş bir komisyon kurulsun ve tüm faili meçhul siyasi cinayetlerin karanlıkta kalan gerçeklerin ortaya çıkarılması için devlet sırrının da kaldırdığımız koşulda gerçek bir araştırma yürütülsün. İki ayrı meclis talebinde bulunduk tüm partilere eşit mesafede durduk partiler üstü bir talepti bize 2009 yılındaki ilk talebimizde MHP randevu vermedi. Diğer partilerin tamamıyla, insan hakları komisyonuyla, meclis başkanıyla görüştük. Aradan 2 yıl geçti bir talebimiz karşılanmadı. En büyük desteği sağlayan bizimle göz yaşı döken iktidar partisi haklı taleplerinizi takip edeceğiz, bu komisyonu kuracağız bunlar araştırılmalı diyen AKP 2 yıl sonra taleplerimiz yerine gelmediğinde tekrar randevu istediğimizde MHP gibi onlarda bize randevu vermedi. O zamanlarda bize BDP ve CHP randevu verdi. Ve her seferinde salt AKP’nin oylarıyla bize randevu vermeyen MHP’nin bile kabulü olan bir oylamayla tam 27 kez faili meçhul cinayetlerin aydınlanması, insanlık suçlarının tanımlanması, kanun tekliflerimiz, önergelerimiz reddedildi. Bu günün tek adam sistemindeki tek adamı hayırlı olsun dedi. O zamanın çarpık sistemi şimdide devam ediyor.son duruşmamızda firari sanıklar üzerinden devlet tarafından kaçmasına göz yumuldu. Günler öncesinden bildirileri hazırlayan yerel gazeteden duyurular yapan nefret çağrıları yapan o gün kaldırım taşlarını sanki inşaat yapılacak gibi oralara yığan atılabilsin diye belediyenin hiçbir yetkilisi soruşturulmadı. O belediye başkanı kazanız mübarek olsun dedi. Ve daha hiçbiri ölmemişken ruhlarına Fatiha okuttu.o dönemdeki o süreç içinde müdahale etmeyen polis orada bulunduğu halde niye müdahale etmedi asker niye müdahale etmedi.itfaiyenin sularını kim kesti? Birçok kamu yetkilisi sorgu görmedi. Şevket kazan milletvekili oldu. AKP milletvekiliyken bizim davamız başladı. Bizim davamızda hukuken imkansızken o avukatlık yaptı. Onları hapishanedeyken ziyaret etti. Bütün koşulları sağladı.Oysa milletvekili olduğun zaman avukatlık yapılmaz.her şeyden önce bunun altını çizmek isterim kim incinirse incinsin hangi siyasi partiden olursa olsun adil yargı işletildiği koşulda suçlu kimse cezalandırılsın. Ama adil yargıyı işletemeyenler ve yalanlarla kumpaslarla manipülasyonlarla insanları suçlayanlar ceza mekanizmasının cezasızlık mekanizmasını ellerinde tutanlar ikbal peşinde kendilerine koltuk yaratanlardır. Devletin devamlılığı vardır iktidarın değil. Dolayısıyla o gün iktidarda sen varsan bile adaleti bugünün iktidarı getirmek zorundadır”.
Araştırmacı yazar Vedat Kara ise yaptığı konuşmada: ”İlk defa Samandağ’da yaşayan Arap aleviler bir Cemevi açtı. Bu yüzden Samandağlıları takdirle karşılıyorum. Ben öncelikle birkaç bir şey var onlara atıfta bulunmak istiyorum. Sevgili adem bey başlangıçta 37 kişinin öldüğünü söyledi biz bu 37 sayısına biraz itiraz ediyoruz. Biz 33 olarak kabul ediyoruz. ogün Sivas katliamında öldürülenlerle katillerin isimlerinin aynı duvarda yazılmasını doğru bulmuyoruz. Sivas katliamında ölen kim? Öldüren kim? Dersim de ölen kim? Kelbela da ölen kim? Öldüren kim? Asıl olarak katliamlara bakıldığı zaman genel olarak şekli görüyorsunuz? 1- Mazlumdan yana olanlar katledilenler 2- Zalimler. Zalimden yana olanlar da katledenler. Senin nerde olduğun bu nokta da önemlidir. Zalimden yana mısın? Mazlumdan yana mısın? Dolayısı ile bu katliamlarla aslında toplumun, kişilerin kimliklerini görmek gerekiyor. Bugün bakıldığı zaman kadından, eşcinsellerden, başka dinlerden, dillerden, ırklardan nefret ediyorlar. Aslına bakarsanız kendi içlerinde bile birbirlerinden nefret ediyorlar. Birkaç gün önce Zeynep hanımda olduğu Sivas ile ilgili bir etkinliğe katıldım orada bir izleyicinin yaşamış olduğu ve anlattığı sizlerle paylaşmak isterim. Sivas ta 1978 yaşamış olduğu bir katliamı daha var ve orda şöyle diyor “Maraş’ta olduğu gibi önce evler işaretleniyor ve mahalleliler silahlarla, satılarla evleri basıp insanları öldürüyorlar. Evi basılmakta olan kadın kendi kızını kucağına yatırıyor evdeki silahı kızının kafasına dayıyor ve şunları diyor ‘sesini çıkarma’ neden silahı dayıyor. Çünkü eğer içeri girerlerse çocuğuna tecavüz edeceklerini düşünüyor ve çocuğuna tecavüz edilmesindense çocuğunu öldürmeyi planlıyor” şimdi bu nasıl bir acıdır. Bu acıyı bu travmayı nasıl ifade edebilirsiniz. Her şeyin üstüne sonra bize diyorlar ki ‘biz kardeşiz’ tarla senin, para senin her şey senin bu nasıl kardeşlik. Biz kardeşlik falan istemiyoruz aslında eşit yurtdaşlık, adil bir düzen, biz yaşama hakkımızın güvence altına alınmasını istiyoruz. Kardeşiliği siz kendi aranızda yaşayın biz sizin kardeşliğinizden çok çektik ama biz bu ülkede eşit yurtdaşlık istiyoruz. Alevilere çoğunlukta ve yoğunlukta bir düşmanlık var. Nazım’ın dediği gibi ‘sana düşman bana düşman düşünen insan düşman’ baktığınız da resimden heykele, güzel sanatlardan müzeye bilime ne varsa güzel olan her şeye düşman bu zihniyet. Alevilere niye düşman çünkü aleviler bu güzellikleri savundukları için Alevilere düşmanlar. Alevilik katliamları ibadete çevirebilen tek inançtır. Kerbela da katledilen 72 masum için biz oruç tutarız ve bu yası bir ibadete çeviririz. Ve bir bütün katliamları anarak bir ibatede çeviririz. Biz acılarımızı unutmayız. Dünyada Cumhuriyetcilik, aydınlanmacılık yükselirken Aleviler Osmanlı döneminde buna sahip çıkıyorlar ve Osmanlının sonunda Cumhuriyet kurulurken Cumhuriyet’e canla başla destek oluyorlar. Cumhuriyete karşı olan bu egemenler yani bugün ki yobaz zihniyet bakıyorlar devlet bu aydınlamadan yana bu defa devleti ele geçirmeye çalışıyorlar işte o zamanda Kurtuluş Savaşında bedelini ödeyenler bir şekilde devletin dışında bırakılmaya çalışıyorlar. Bize ailelerimiz üniversiteye ya da şehir dışına gideceğimiz zaman şuan tembihlemiştir ‘Alevi olduğunu söyleme’ biz her yer de söylemeyiz. Ne zamana kadar Sivas’ a kadar. 1993 Sivas katliamı Alevilere şunu öğretti. Sen ne kadar saklanırsan saklan bu katliam geliyor seni buluyor ve bu olaydan sonra Aleviler kimliğini haykırdılar. Bu haykırışlar Aleviler birbirini tanımaya başladı. Daha 2 yıl önce Arjantin Şili de bir buçuk milyon alevi olduğunu öğrendik. Ve 1930 yılında dünyada ilk defa Alevi adı ile bir dernek kurmuşlar ve hala bu derneği yaşatıyorlar. Daha bunlar 2 yıl önceki edindiğimiz bilgiler ya diğerleri. Bu kimliksel haykırma birbirimize dokunmamıza, birbirimizi tanımamıza vesile oldu. Biz şunu diyoruz yol bir sürek binbir şu demek oluyor herkesin farklı sürekleri, farklı ifadeleri olabilir ama yol birdir oda hak yoludur. Bu topraklarda 2013 Mayıs ayında ben şunun gördüm Reyhanlı katliamı olduğu zaman ertesi gün Reyhanlı’ya geldik ve AKP ulusal medyada şunu tartıştırıyordu. Reyhanlıdaki katliamı yapanlar Samandağ’dan gitmiş yani şunu vurgulamak istiyorlardı katliamı Aleviler yapmış. Ben ateşler daha tüterken oradaydım onlarca ropörtaj yaptım Reyhanlılar şunu diyordu. ‘hayır biz bu topraklarda Alevilerle, Sunnilerle, Ermenilerle, Hıristiyanlarla, Rumlarla bir arada yaşadık ve bu katillerbu topraklardan çıkmaz bu katiller AKP tarafından Suriye’den getirildi dediler. Bu konuda Hatay Türkiye üzerinde farklı bir yer. Çünkü bu kimliklere bugün zarar verilmeye çalışılsa da birliktelik dokular hala mevcut. Biz bu şemsiyeyi büyütmek için gayret edeceğiz”dedi.