Gergerlioğlu, “8. Yargı paketine cezaevlerindeki hak ihlallerine son verecek maddeler eklenmelidir”
8. yargı paketinin tartışıldığı Adalet Komisyonunda konuşan DEM PARTİ Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, cezaevlerinde yapılan hak ihlallerinin son bulması için yeni yasaların pakete etlenmesi gerektiğini belirtti.
Hasta mahpuslar hak ihlallerine uğruyor Sekizinci yargı paketi konusunda toplumda çok büyük bir beklenti olduğunu belirten Gergerlioğlu, “Cezaevlerini takip ediyorum ve hem mahpuslar hem mahpus yakınları büyük bir beklentiyle adalet bekliyor fakat Adalet Komisyonunda maalesef gelen yeni pakette beklenen adalet adımları yok. En önemlisi hasta mahpuslar. Yani mahpuslar ölünce mi aklımız başımıza gelecek? Bakın, eski bir paşa, Vural Avar yaşlılıktan, hastalıktan öldü. O zaman Bakanlık herhangi bir nitelikli değişim yapmadan, sadece bir yasal değişiklik yapmadan bir genelgeyle işi geçiştirmeye çalıştı. Biz cezaevlerinde hasta mahpusların çok zor durumda olduğunu biliyoruz. Her yıl onlarca insan gecikmiş tanı ve tedavi gecikmesi nedeniyle hayatını kaybediyor ve hasta mahpuslar çile çekiyor. Şimdi, bu sekizinci yargı paketinin en önemli konusu, aslında hasta mahpuslar olmalıydı. Bu durum her şeyin önünde çünkü hasta olmayanlar hayatını yaşıyor ama hasta ve ölüme doğru gidenler için vakit kısa. Bu insanlar öldükten sonra bu yasaların çıkmasının bir anlamı yok arkadaşlar, kim olursa olsun. Hapisteki insanlar, adil veya adil olmayan yargılamalarla bir şekilde hükmü kesinleşerek cezaevlerinde yatar, ayrı bir konu fakat özgürlüğünün kısıtlanmasından sonra insan hakları ihlaline uğramak zorunda değildir. Birçok hasta mahpus maalesef bu ihlallere uğradığı için dezavantajlı durumdadır ve çok ağır hak ihlalleri yaşamaktadır. Mesela, kelepçeli muayeneler devam ediyor. Bununla ilgili bir şey getirilmesi gerekiyordu, yok hatta çift kelepçeyle muayeneye giden insanlar var. Düşünün, hastasınız, ateşiniz var, çift kelepçeyle hastaneye gidiyorsunuz. Aklınız alıyor mu arkadaşlar? “Aklınız alıyor mu, vicdanınız kabul ediyor mu?” diye size sorarım. Çift kelepçe, düşünün, tek kelepçe de değil. Yani 10 jandarmanın eşliğinde gidiyor ve tek değil sanki yani Bastille Zindanlarından bir görüntü. Türkiye’ye yakışıyor mu arkadaşlar bu? Olacak bir iş değil. Biz, bunu defalarca söylüyoruz. Bir hekim ve insan hakları savunucusu olarak ben hiçbir zaman için bir mahpusu eli kelepçeli muayene etmedim ama hâlen böyle muayeneler çok var. İnsan onuruna aykırıdır arkadaşlar. Bunu cezaevlerinde de söylüyoruz, müdürlere, savcılara, hekimlere söylüyoruz, utanç “ verici bir durumdur. Kelepçeli muayene mi olur? Hipokrat yeminine aykırıdır, her şeye aykırıdır, insanlığa aykırıdır ama bu dayatılıyor, mahpus bunun üzerine muayene olmuyor ve ardından muayene olmadan poliklinikten çıkıyor. Bir de bu sırada bunu protesto ettiği için, belki bir iki de slogan atıyor, bir ton da jandarma dayağı yiyor. Yani hastaneye gidip tedavi olacaksınız, dayak yiyip geri dönüyorsunuz. Bunla ilgili biz defalarca söylüyoruz, sekizinci yargı paketinde tek bir şey yok yani bakın, bu çok ağır hak ihlalidir, az bir şey değil.” şeklinde konuştu.
Ortaçağ Fransız Bastille Hapishanelerinde değiliz!
Mahpusların nakillerinde kullanılan ring araçları üzerine konuşan Gergerlioğlu, “Bu ring araçlarına bir çözüm bulunmalı. Ben Bakanlığa da söyledim, bize söyledikleri şu: “Evet, haklısın Vekilim ama deprem oldu, nakil araçlarını yenileyemedik.” O ring araçlarına hiç bindiniz mi arkadaşlar? Mahpus oldunuz mu? Aranızda belki binen vardır. Sekiz dokuz saat bir ilden bir ile nakledileceksiniz ve elleriniz kelepçeli, böyle ufacık bir hücrenin içinde dimdik oturmak zorundasınız ve sekiz dokuz saat ne bir şey yiyebiliyorsunuz, ne tuvalete gidebiliyorsunuz, ihtiyaçlarınızı karşılayamıyorsunuz, işkenceyle bir yerden bir yere gidiyorsunuz. Ya, kaç insan bunu bize iletiyor. Sekizinci yargı paketi buna bir çözüm getiriyor mu? Hayır. O zaman neye yarıyor? Ben size sorarım. Böyle bir sürü insanlık dışı muameleler var. Ya, 21’inci yüzyıldayız, Ortaçağ Fransız Bastille Hapishanelerinde değiliz arkadaşlar. Ben cezaevlerini yoğun bir şekilde takip ediyorum, hepsi bire bir bildiğim vakalar, binlerce vakayı bire bir takip ediyorum; Adalet Bakanlığına da binlerce soru önergesi veriyorum, Bakanlık bunu çok iyi bilir. Hepsi de doğru ve hiçbirinde de adım atılmıyor, cevap verilmek istenmiyor, adım atılmak istenmiyor. Cezaevlerini arıyoruz, müdürler ihlalleri çözmek yerine telefonlarımızdan kaçıyor. Mesela, şu anda kaç gündür bakın, bir milletvekili olarak Erzurum Dumlu Hapishanesini son günlerde belki 5-6 kez aradım. Sürekli yalan atılıyor. Yani işte “Efendim, toplantıdayız.” Ya, Allah aşkına günlerce, yirmi dört saat boyunca demek müdür ve savcılarımız toplantıda. Neden arıyorum? Kendim için aramıyorum, bir mahpus var, açlık grevinde, yüz ellinci günlerde ölmek üzere, bir deri bir kemik kalmış; annesi beni arıyor, iki gözü iki çeşme. Böyle bir durumda aramayayım mı cezaevini arkadaşlar? Erzurum Dumlu Cezaevi ne yapıyor biliyor musunuz? Telefonlarımdan kaçıyor. Açlık grevindeki mahpusun hâlini soracakmışım, bundan korkuyorlar. Eski Bakan Bekir Bozdağ “Vekilin telefonuna çıkmayan müdürü görevden alırım.” diyordu. Yeni Bakanın demek böyle bir âdeti yok, eskiden de zaten görmemiştik. Ya, adam ölmek üzere, Nurettin Kaya’ya bakın, bir araştırın, Erzurum Dumlu Cezaevinde. Neden bu kişi ölmek üzere biliyor musunuz? Haksız yere “S ve Y” türü bir cezaevinde olması nedeniyle. Yani aldığı mahkûmiyete uygun bir hücrede değil, bir yerde değil. Bunun için bu kişi açlık grevinde ve ölmek üzere, bir çözüm bulunmuyor. Şimdi, bu Komisyonun, bu yasa teklifinin en önemli konusunun bu olması gerekmez mi? Bir insan ölüyor arkadaşlar, annesi beni iki gözü iki çeşme arıyor, cezaevi müdürü direniyor, telefonları açmıyor. Bu kadar acil bir durum için ne diyorsunuz? Yani gerçekten merak ediyorum. Yarın öbür gün Nurettin Kaya’nın ölüm haberini mi alalım? Biz bunu söylediğimiz zaman mahkûmun suç gurubuna göre değerlendirmeler duyuyoruz. Vay efendim FETÖ’cüymüş, vay efendim PKK’liymiş, vay efendim DHKP-C’liymiş, vay efendim Adnan Oktar Grubundanmış. Ya, bana ne! Suç grubu ne olursa olsun biz insan hakları savunucusuyuz ve özgürlüğü kısıtlanan insanların hak ihlaline uğramamasını isteriz; olay budur, çok nettir.” ifadelerini kullandı.
Vicdanınız sızlamıyor mu? Hukuk denen bir şey aklınıza gelmiyor mu?
Sincan Cezaevine gittiğini belirten Gergerlioğlu, “Orada da açlık grevi yapan 2 mahpus var, birisi Nedim Öztürk, öbürü Hüseyin Karaoğlu. Şimdi, bu insanlar yüz-yüz elli gün açlık grevi yaptılar; açlık grevlerindeyken de gördüm bu insanları, bir deri bir kemik kalmışlardı. Neden yapıyorlardı? Ya, diyorlardı ki: “Siz çıkardığınız yasayı uygulamıyorsunuz. Yasa çıkarmışsınız, o yasaya göre benim bu yüksek güvenlikli cezaevinde, şu koğuşta olmamam gerekiyor. Yasayı uygulamıyorsunuz sayın vekil. Sayın müdüre, savcıya söyleyin.” Savcıyı arıyoruz, savcı telefondan kaçıyor. Günler geçti, en sonunda ne oldu biliyor musunuz? Mahpuslar “Biz bir tek şartla, açlık grevini bırakırız.” diyorlardı ve bu açlık grevini sonunda bıraktılar çünkü haklarına ulaştılar. Mahpusa zulüm bitti, mahpusa hakkı verildi. Hakikaten orada olmaması gerekiyordu, yüksek güvenlikli cezaevinde olmaması gerekiyordu. Birçok kişi bunun için açlık grevi yapmıyor, bu kişiler yapmış ve ölümün eşiğine gelmiş, artık ölüm döşeğindeyken sevkini yaptılar, bir T tipi cezaevine, F tipi cezaevine falan bıraktılar; bu kadar basitmiş. Sayın Başkan, bakın, gerçekten bunu konuşmamız lazım. Yasa teklifini konuşuyoruz, bu tür haksız, hukuksuz muameleleri nasıl bu kadar rahat yapabiliyor Bakanlık, savcılar, müdürler? İnsanlar illa ölse miydi? Ölümün kenarına gelmiş, ölüm döşeğine düşmiş, bir deri bir kemik kalmış sonra sevki çıkıyor. Bakanlık diyor ki: “Pardon, yanlış yapmışız, iyi misiniz? Hiçbir vebal hissetmiyor musunuz? Vicdanınız sızlamıyor mu? Yani hukuk denen bir şey aklınıza gelmiyor mu? Bakın, ben bire bir takip ettiğim için size net örnekler veriyorum. Birisi gitti Kandıra cezaevine, öbürü gitti Sincan’da T tipi cezaevine. Yerlerini bile biliyorum çünkü olayı takip ediyorum ama bunlar olur mu arkadaşlar, ölseler miydi bu insanlar? Beni hiç ilgilendirmez o insanların suç grubu, hangi suçtan olursa olsun, bir hukuk devletindeyiz, bir insan suç işlemişse cezalandırılsın ama cezasının üstüne bir de cezaevinde zalimce insan hakkı ihlali yapamazsın olacak bir iş değildir bu.” şeklinde konuştu.
Mahpusların toplum düzenine uymayacağını nereden biliyorsunuz?
Denetimli serbestliklerin verilmediğini vurgulayan Gergerlioğlu, “Denetimli serbestliğin hepsi verilmiyor, üstüne koşullu tahliyeler de aylarca verilmiyor. Yani düşünün, otuz yıl ceza yemiş, otuz ikinci yılında -dün oğlu geldi yanıma- otuz yıl yatmış yetmemiş, cezaevi müdürlüğü ve savcılığı inat ediyor bırakmıyorlar. Diyorlar ki: “Daha yatacaksın.” Denetimli serbestliği alamamış, koşullu tahliyeyi alamamış yani adam çıldıracak. Kimisi kanser olmuş, cezası bitmiş, denetimli serbestliği vermemişler. Adam kanser, doğru dürüst tedavisini olamıyor. Cezaevinde dezavantajlı hastadır, biz hekimler mahpuslara öyle deriz. Cezaevindeki mahpuslara “Dezavantajlı hastadır.” deriz, onlara avantaj tanınması gerekir fakat dezavantajlı. Hasta, kanser hastası, süresi bitmiş, denetimli serbestliği verilmiyor. Bakın, yüzlerce size hasta sayabilirim. Şartlı tahliyesi verilmiyor. Neden? İşte, efendim, gerekçeler şunlar: “Dışarıda toplum düzenine uyacağına kanaat getirilememiştir.” Nereden biliyorsunuz? Zanla mı hareket edeceksiniz? Siz kalp mi okuyorsunuz? Kim olursa olsun, cezaevindeki insanın daha sonra ne yapacağını kimse bilemez, kalbini kimse okuyamaz. Yarın öbür gün sizin ne yapacağınızı kimse bilebilir mi? Belki siz de gidip canlı bomba olacaksınız Sayın Mustafa Arslan nereden bileceğiz?” şeklinde konuştu.
Mağdurun kimliğine bakılmaz! Cezaevinin özgürlüğü kısıtlanan bireylerin yeri olduğunu vurgulayan Gergerlioğlu, “Adil veya adil olmayan bir şekilde yargılanmıştır fakat o insanın artık bir şekilde cezaevinde hak ihlaline uğrama mecburiyeti yoktur. Bakın, ben İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda çalıştım; boşuna mı Mecliste bu Komisyon var? Cezaevlerinde bir hak ihlali var mı yok mu diye bakarız, yargısal kararlara bakmayız. Biz gideriz, “Tamam kardeşim, şu cezayı almışsın.” “Ben haksız yere yargılandım.” der mahpus bize, biz de deriz: “Kardeşim, yargı işine biz bakmıyoruz, bu cezaevinde bir ihlale uğruyor musun uğramıyor musun?” Kim olursa olsun, İnsan Hakları Komisyonu da böyle bakmaya çalışır, çeşitli raporlar çıkarır. Şimdi, biz bunu yaparız; yarın öbür gün çıkmış, bir suç işlemiş, bir saldırı yapmış, o beni ilgilendirmez. O ayrı bir konudur, onun için de ayrıca yargılarsınız, onun için de ayrıca yargısal süreçlerde sorgularsınız, o ayrı bir konudur. Bana başvuru yapan kişiye “Sen kimsin? Senin bir kimliğine bakayım hele.” demem. Mağduriyetini dile getiririm. Suçu beni alakadar etmez.” ifadelerini kullandı.
Her gruptan mahpusu ziyaret ediyorum Ayrımsız insan hakları savunucusu olduğunu belirten Gergerlioğlu, “Ben yıllarca MAZLUMDER Başkanlığı da yaptım, diğer alanlarda da insan hakları savunuculuğu yaptım. Bir gün bile bana hak ihlali için başvuran bir kişiye “Kardeşim, sen necisin, hangi gruptansın?” diye sormadım. Bizim ahlakımız bu. Ben siyasette de bu ahlakla yürüyorum. Bana başvuruyor insanlar, “Senin suç grubun nedir?” diye sormuyorum; cezaevinde bir ihlale uğruyor musun uğramıyor musun, mesele budur. Her gruptan mahpusu da ziyaret ediyorum. Hâlini, uğradığı ihlali soruyorum. İnsan hakları savunuculuğu budur, ayrımsızdır; bunu da bilin.” dedi.
5275 sayılı Kanun’un 16’ncı maddesine yeni maddeler eklenmesi gerekiyor!
5275 sayılı Yasa’ya hasta mahpuslar için yeni maddeler getirilmesinin beklendiğini söyleyen Gergerlioğlu, “Isparta Yalvaç Cezaevinde Adem Cirit var. Ya, tuvalete sandalye koymuşlar, 87 yaşındaki adam oturamadığı için sandalyenin altını delmişler, sandalyeye oturup tuvaletini yapıyor; alzaymırlı, yaşlı, perişan bir hasta. Şimdi, ben bu hastanın suç grubunu mu sorayım? Veyahut da Mehmet Bayram, bizim eski Sakarya İl Başkanımız; yüzde 97 engelli, haftada 3 kez diyalize giriyor, perişan bir hasta, sürekli yoğun bakımlara kaldırılıyor. Şimdi, siz, gidip bu kişinin hangi suç grubunda olduğunu mu soracaksınız? “Ona göre ben sana davranayım.” mı diyeceksiniz? Bu, insanlığa sığmaz. Ben kimsenin suç grubunu da sormam, o yüzden vicdanım çok rahat; adil muamele yapıyorum, bundan dolayı da içim rahat. Şimdi, çok ağır ihlaller şu anda devam ediyor. Bakın, çok ağır hastalar var, tedavileri aksıyor ve bütün bunlar devam ediyor, bir çözüm getirilmiyor. 5275 sayılı Kanun’un 16’ncı maddesine yeni maddeler eklenmesi gerekiyor, bu sorunları çözmemiz lazım. İlla insanlar öldüğü zaman mı konuşulacak bunlar.” şeklinde konuştu.
AYM’nin iptal ettiği onlarca yasayla ilgili Meclis adım atmıyor
AYM kararlarının dinlenmediği bir yerde, yargı paketiyle uğraştıklarını aktaran Gergerlioğlu, “AYM’nin iptal ettiği onlarca yasayla ilgili Meclis adım atmıyor arkadaşlar. Şimdi, sekizinci yargı paketi aslında bunları sorgulamalı; Adalet Bakanlığı, Meclisimiz, bu yasa teklifini getiren vekiller bunu sorgulamalıydı. Ya, nasıl olabilir arkadaşlar? Anayasa Mahkemesi ihlal vermiş, sizin bununla ilgili Mecliste bir yasa çıkarmanız lazım çünkü diyor ki: “Bu ihlalle ilgili bir yasa çıkarın ki bu, netliğe ulaşsın.” Bak, kendimden örnek vereyim: Ben cezaevine girmiştim biliyorsunuz, büyük bir haksızlıkla, iktidarın kumpaslarıyla girmiştim, sonra çıktım. Anayasa Mahkemesi dedi ki: “A’dan z’ye ihlale uğramıştır Gergerlioğlu, ifade özgürlüğü ve siyaset yapma hakkı gasbedilmiştir.” Neden girmiştim içeri? “Kürt ve Türk gençlerinin ölüleri değil dirileri yan yana, kardeşçe, eşitçe, omuz omuza dursun.” Dedim. İki buçuk yıl terör örgütü propagandasından ceza yedim. Bundan dolayı işimden de ihraç edildim, sonra vekilliğimden de ihraç edilip zindana girdim. Ardından da Anayasa Mahkemesi dedi ki: “Bak, bir daha böyle bir şey olmasın.” Sonrasında Can Atalay örneği geldi. İki buçuk yıl önce Anayasa Mahkemesi dedi ki: “Anayasa madde 14’teki belirsizliği düzeltin, bir daha Türkiye bununla uğraşmasın.” Bunu yaptı mı Meclis? Hayır, yapmadı. Ben Sayın Mustafa Şentop’a da Sayın Numan Kurtulmuş’a da defalarca hatırlattım. “Bakın, her şeyi bırakın, bu ülkenin Anayasası’nın genetiğiyle ilgili bir durum var ortada. Lütfen, bu konuda adım atın ve düzeltin, muğlak bırakıyorsunuz, Türkiye büyük bir karışıklığa sürükleniyor.” dedim ve işte, Can Atalay olayı yaşandı. Ya, yazık, günah değil mi? Bu belirsizliğin, bizi mahcup eden durumun yaşanması yazık, günah değil mi?” dedi.
Bir gün sizde terörist olabilirsiniz! İlerde AK parti hükümetten düştüğünde bu yasalar devam ederse onlara da terörist sıfatı yapıştırılabileceğini hatırlatan Gergerlioğlu, “Sayın AK Parti’li vekiller, MHP’li vekiller; yarın öbür gün siz de iktidardan düşebilirsiniz, bakın size de terörist diyebilirler. Yarın öbür gün siz iktidardan düşüp bir haksızlığa uğrarsanız yine Ömer Faruk Gergerlioğlu sizin yanınızda olur, buna inan. Çünkü benim hayatım böyle geçti. Hayatım boyunca, bana yerine göre küfreden, hakaret eden insanların da gittim hakkını, hukukunu aradım biliyor musunuz? Yani 28 Şubata karşı yıllarca mücadele ettim, Çetin Doğanların, Vural Avarların hakkı için yıllardır konuşuyorum haberiniz var mı? Hiç kimseye kin, nefret, intikamla hareket etmedim. Beni cezaevlerine de attınız, siz yarın öbür gün mağduriyete de uğrarsanız ben yine yanınızdayım. Bakın, insan hakları savunuculuğunu ilk önce öğrenmek gerekiyor. Yani siz bu anlayışla yaşarsanız dersiniz ki: Ya, ben iktidardan düşmeyeyim, iktidardan düşersem şu anda yaptığım zulümlerin aynısını bana yaparlar. Şimdi, bu çok tehlikeli bir durum. Siz zulmetmeyin, zulme de uğramayın, zulme uğradığınız zaman ben sizin yanınızda olurum. Bütün bunlara dikkat etmek lazım.” ifadelerini kullandı.