BAŞKAN DÖNMEZ: YENİ ADLİ YILA YARGININ AĞIR SORUNLARIYLA BAŞLIYORUZ
Hatay’da adli yılın açılışı nedeniyle Antakya Atatürk Anıtı’nda çelenk koyma töreni düzenlendi.
Antakya Atatürk anıtı önünde düzenlenen törende, Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Tekne’de ve Baro Başkanı Ekrem Dönmez, Atatürk Anıtı’na çelenk sundu. Törende daha sonra saygı duruşunda bulunuldu ve İstiklal Marşı okundu.
Törende açıklamalarda bulunan Baro Başkanı Ekrem Dönmez, “Anayasanın 7., 8. ve 9. maddeleri sırasıyla şu hükümleri içerir.
MADDE 7. – Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.
MADDE 8. – Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.
MADDE 9. – Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.
Hepimiz Anayasaya, Hukuk Devletine, Hukukun Üstünlüğüne, Demokrasiye, İnsan Haklarına inanan yurttaşlarız. Bu inancımızda tereddüt dahi duymayız. Ancak hain 15 Temmuz kalkışmasının üzerinden bir yıl geçmesine karşın, Ülkemizdeki OHAL düzeni ve bir yılı aşkın süre içinde çıkartılan 28. KHK ile yönetilme tarzı sona erdirilmemiştir. OHAL’in yurttaşlara değil, devlete karşı ilan edildiği söylemi tamamen bir yanıltmacadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi eliyle düzenlenmesi gereken en netameli konulardan en basit düzenlemelere kadar olan her şey KHK’ler eliyle düzenlenir hale gelmiştir. Dolayısıyla Anayasada tanımını bulan, yasama yetkisinin Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu ve bu yetkinin devredilemeyeceği hükmü uzun bir süredir işlevsizdir.
Anayasa ile yapılan değişiklikle birlikte, Türk Milleti adına yargı yetkisini bağımsız olarak kullanan Mahkemeler ayrıca tarafsızlıkla da donatılmıştır. Yargı yetkisi, Türk milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır. Hâkimler görevlerinde bağımsız ve tarafsızdırlar. Anayasaya, kanunlara ve vicdani kanaatlerine ve hukuka uygun olarak hüküm verirler. Mahkemelerin şeklen dahi olsa tarafsız görünmeleri gereken bir ortamda, Danıştay Başkanının iliklemeye çalıştığı cüppesine ilave olarak, Adli Yıl açılışlarındaki yargı mensuplarının ayağa kalkan ve alkışlayan görüntüleri ve Anayasa Mahkemesi Başkanının eğilme görüntüleri bu bağımsızlık ve tarafsızlık algısına terstir. Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun seçilme yöntemi, kuruldaki Adalet Bakanı ve Müsteşarının varlığı da Yargı yetkisinin tarafsızlık ve bağımsızlığına terstir.
Yargının bağımsızlığı ilkesi Anayasa ve yasalarda mükemmel şekilde yer almış olsa bile, yargıç güvencesi olmadıkça yargının tam bağımsızlığından söz edilemez. Anayasanın 9., 138., ve 139. maddelerinde kaynağını bulan yargı bağımsızlığı ve hakim güvencesi, yargıya ve hakime tanınan bir imtiyaz değil; toplumun tüm kesimlerinin, demokratik düzenin ve giderek devletin güvencesidir.
Yasamanın, Anayasaya aykırı her düzenlemesi; Yürütmenin, Anayasaya, kanunlara ve yürürlükteki mevzuata aykırı her işlem ve eylemi yargı denetimine tabidir. Ancak gariptir yasama ve yürütme organlarının her tasarrufuna karşı, incelemesini Anayasaya, kanunlara ve vicdani kanaatlerine ve hukuka uygun olarak yapmak zorunda olan yargı yetkisi, anayasal ihlali ve kanunlara aykırılığı tespit etmekten çok, ortadaki sorunu elbirliği ile gidermek zorunda kalan, organlar arasındaki dengeyi korumayı gözeten bir organ görüntüsü vermektedir. Siyasetteki restleşmenin ve ideolojik saflaşmaların tarafında yer almış görüntüsü veren Yargı temsilcilerinin ve uygulayıcıların her söz, her davranış ve her uygulaması, adalet ve hukukun üstünlüğü algısına vurulmuş en büyük darbedir.
Adalet ve hukukun üstünlüğü; kamu görevlilerinin uygulamalarında ne hissettikleriyle değil; o uygulamaya muhatap olan yurttaşımızın ne hissettikleriyle ilgilidir ve bu uygulamaya muhatap olan yurttaşlarımızın sigortası olan yargı yetkisi taraf tutmaktan, devleti koruma refleksinden ve idare etme kaygısından uzak hareket ettiği takdirde işlevseldir.
Saygıdeğer Kamuoyu; Yargı ayağa değen taş değildir ve yasama gücü elinde diye ayağa her taş değdiğinde ayıklanacak, tehdit edilecek bir yapı değildir. Toplumun tüm kesimleri Türkiye’nin demokratikleşmesini, yargının siyasallaşmaktan kaçınmasını istiyor.
Son günlerde FETÖ’den kurtulma yolları arayan Ülkemizin, bu kez kendini başka başka cemaat ve tarikatlara kaptırmasının altında yatan nedenleri elbirliği ile sorgulamak ve böyle bir eğilimden vazgeçmek ve bu dönüşümü önlemek zorundayız. Yoksa pişmanlıkların, kandırılmışlıkların sonu yakındır.
İşte bu sebepledir ki bizler devletin yapılanmasında şeffaflık istiyoruz, devletin yapılanmasında liyakat istiyoruz, hukuk hâkim olsun istiyoruz. Anayasal kurumların göreceli değil somut olarak işlevsel ve hukuka uygun davranmalarını bekliyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanımızın yeni Adli Yıl sebebiyle yayınladığı mesajındaki “Hukuk devletinin yaşatılabilmesi için, yargının her türlü taassuptan, gruplaşmadan, siyasi ve ideolojik kamplaşmadan uzak kalması, tarafsızlığını koruması şarttır. 15 Temmuz darbe girişimiyle hain planları ortaya çıkan ihanet çetesinin en çok hedef aldığı kurumların başında yargı gelmektedir. Bu ihanet çetesine karşı verilen mücadele sırasında karşılaştığımız hadiseler, yargıyı teslim almaya çalışan gruplara karşı müteyakkız olmamız ve sorunların üzerine cesaretle gitmemiz gerektiğini bir kez daha göstermiştir. Başta hâkim ve savcılarımız olmak üzere, tüm yargı mensuplarının bu konuda ortaya koyacakları öncülük büyük önem taşımaktadır.” Şeklindeki mesajını önemli buluyor ve bunun gereklerinin yerine getirilmesini ve yargı ile diğer kurumlardaki cemaatleşmenin, tarikatlaşmanın önüne geçildiğinin somut örneklerini görmek istiyoruz. Buna Hâkim-Savcı atamalarından başlanmasını bekliyoruz.
Aynı şekilde HSK’daki etkinliğin belirli bir anlayışa tabi olarak yürütülmesi görüntülerinden ve yine yargı kurumlarının saygınlığının yükseltilebilmesi için yargının tabi-matbu görüntüsünden kurtarılması için adım atılmasını bekliyoruz.
Yargının kurucu unsurlarının birlikte çalışmasına, adil yargılama yapılmasına, gerçeği gerçek olmayandan, suçluyu suçsuzdan, haklının haksızdan ayırt edilmesine ihtiyacımız var.
Devlet bir inanca, bir mezhebe, bir anlayışa göre şekil almaz. Devlet hukukla her vatandaşına eşit uygulama yapar ve liyakatle seçimini yaparsa elbirliği ile düzlüğe çıkarız.
Saygıdeğer Kamuoyu; Avukatın görevi, insanların haklarını, onların kullanımına sunmaktır. Avukat, halkın haklarını, çıkarlarını savunan ve toplum içinde yaşayan insanı birey yapan meslek mensubudur. Avukatın hak ve yetkilerine veya avukatın doğrudan doğruya yaşamına ya da vücut bütünlüğüne yönelen her saldırı, aslında bu ülkede yaşayan herkesin temel haklarına yönelmiştir.
Bugün, savunma hala baskı altındadır. Avukatlar, mesleki faaliyetleri nedeniyle soruşturulmakta ve kovuşturulmaktadır.
Yargının unsurlarından biri olan Savunma mesleği yargının tüm unsurlarıyla anlamlıdır ve bir unsuru yok ettiğinizde elinizde geriye kalan şeyin adı yargı değildir. Gün geçmemiştir ki, kendini yargıya teslim eden her kimse, savunmaya bir gün mutlaka muhtaç olmuştur.
Avukatların meslek alanının daraltılması, münhasıran avukatlar tarafından yerine getirilebilecek faaliyetlerin sayısının azaltılması, yasal düzenlemelerle varlığı korunmuş vekalet ücretlerinin dahi savunma mesleğini boğmak için KHK’ler eliyle alınması, icra takiplerinin gelenekselleşmiş evrensel düzenlemelere aykırı şekilde KHK hükümleriyle ortadan kaldırılması uygulamaları avukatın cebine yapılan bir el atma değil, vatandaşın hak arama güvencesine uzanmış bir eldir.
Yine de yargının tüm unsurlarıyla can çekiştiği bir ortamda, savunma mesleği kendi kazanımlarının peşine düşen bir pozisyonda hiçbir zaman olmadı, olmayacaktır. Mesele demokrasi, mesele hukuk, mesele adalet ise gerisi teferruattır.
Saygıdeğer Kamuoyu; Yeni süreçte beklentimiz OHAL ve KHK yönetim sürelerinden bir an önce dönülmesi ve Anayasal organların gerçek işlevlerini yerine getirmesidir.
OHAL uygulamaları ile mağdur edilmiş ve adalet bekleyen yüzbinleri aşan yurttaşımızın önüne umut kapısı olarak konulan OHAL İnceleme Komisyonu işlevsel değilse, yurttaşlarımız adaleti nerede arayacaktır. Milletvekilleri, gazeteciler tutuklanıyor ve tutuklama siyasetle beraber tehdit olarak anılıyorsa yurttaşlarımız adaleti nerede arayacaktır. Dertlerini ifade etmek için açlık grevine yatan Nuriye ve Semih’i dinleyecek kimse kalmamışsa yurttaşlarımız adaleti nerede arayacaktır.
Atatürk’ün isminden muzdariplerin ülkesi haline geldiğimiz bir ortamda Atatürk’e vurarak popüler olmayı hedefleyenlerin meczup, mevcut Cumhurbaşkanına söz edenlerin tutuklu olduğu bir ülkede yurttaşlarımız adaleti nerede arayacaktır.
Toplumsal hayata darbe vuran, kişisel özgürlükleri kısıtlayan, kadına şiddeti artıran, çocuğa istismarı kolay kılan, eğitimden sağlığa her alandaki adaletsiz, eşitliğe ve toplumsal devlet anlayışına aykırı düzenlemeler için hak arayanların ellerine kelepçe vurunca yurttaşlarımız adaleti nerede arayacaktır. Danıştay Başkanının cüppesini iliklediği, Anayasa Mahkemesinin Başkanının eğildiği bir yerde yurttaşımızın hak arama güvencesi kim olacaktır. Yolsuzluğun, yoksulluğun önlenmesini bekleyen yurttaşlarımız adaleti kimden isteyecektir. Giderek daha çok hukuk devleti, daha çok hukukun üstünlüğü, daha çok insan hakları ve daha çok demokrasiye ihtiyacımız var. Adaletin güçlü olması herkes için güvencedir. Ülke olarak bizi aydınlığa kavuşturacak, birlik ve beraberlik duygumuzu pekiştirecek kavramlar bunlardır.
Hatay Barosu; hukukun üstünlüğüne, insan haklarına ve demokrasiye bütün azmiyle sahip çıkacaktır. Savunma susmayacak; halkının yanında avukatlar, avukatın yanında baro, temel hak ve özgürlüklerin savunucusu bir baro olmaya; tüm kurum ve kurallarıyla hukukun esas alındığı, hukuka saygının hâkim olduğu, yargının bağımlı halden uzaklaştığı, yargının şeklen dahi olsa bağımsız olarak görüntü verdiği bir yargı sistemi için çalışmaya devam edecektir.
Yeni adli yılın; savunmaya saygı, yargımızda adalet, bağımsız, tarafsız ve daha uygar bir hukuk düzeninin esas alındığı bir yıl olmasını diler; yeni Adli Yılın meslektaşlarımıza, yargı camiamıza, ülkemize ve adalet bekleyen tüm yurttaşlarımıza hayırlı olmasını dilerim’ ’dedi.(Haber Merkezi)